Roma-Napoli-Floransa-Pisa-Cenova-Nice




Merhaba,

Bu yazımda sizlere kısaca vize sürecinden bahsettikten sonra seyahatimde gezip gördüğüm yerleri anlatacağım.




İtalya girişli Schengen vizesi nasıl alınır?

İtalya ve Almanya vizeleri için 90 günden az kalışlarda konsolosluğa değil, aracı şirket İData ile muhattap oluyorsunuz. Web siteleri: https://www.idata.com.tr/

Buradan gideceğiniz ülke olan İtalya'yı seçtikten sonra her şey önünüze seriliyor. Onlar önce gerekli evrakları öğrenip hazırlayın sonra vize randevunuzu alın demişler ama son dakikaya kalmaması için siz randevunuzu, gerekli evrakları hazırlayabilecek kadar bir zaman bırakıp öyle bir tarihe alın, sonra da evrak toplamaya başlayın derim ben.


Gerekli evraklar butonuna bastığınızda ilk, konaklama seçeneği vb istenenleri seçtiğinizde size gerekecek olan evraklar karşınıza çıkıyor. Bu belgeleri toplamak için ne kadar bir süreye ihtiyacınız olduğunu tayin ettikten sonra randevunuzu alın butonundan istenen bilgileri girip randevunuzu alabilirsiniz. Randevunuzu aldıktan sonra karşınıza çıkan randevu bilgilerinizi içeren sayfanın çıktısını randevu esnasında görmek istiyorlar. Zaten randevunuzu aldıktan sonra siz de göreceksiniz, açıkça yazmışlar.

Gerekli Evraklar'a baktık, randevumuzu aldık, sıra da Gerekli Formlar var. Ben İstanbul-Avrupa'da yaşıyorum, dolayısıyla vize randevum firmanın İstanbul Avrupa (Harbiye) ofislerinde gerçekleşecek. Bu nedenle Gerekli Formlar'dan ilki olan Schengen Başvuru Formu-1'i doldurmam gerekti. 


Eğer siz firmanın, İstanbul Asya (Kadıköy), Bursa ya da Trabzon ofislerinden vize başvurusu yapacaksanız Schengen Başvuru Formu-2 olanı doldurmalısınız. Aynı sayfada başka formlar da var. Ben yalnıza iki tanesinden bahsettim. Siz hepsinin hangi durumlar için istendiğini okuyup kendi durumunuza uygun olanları doldurmalısınız.


Gerekli başvuru formunu doldurduktan sonra çıktısını alın. Bu da vize randevunuza götürmeniz gereken evraklardan biridir. (Gerekli evraklar kısmında yazıyor eksta bir şey değil)




Vize randevusu nasıl gerçekleşiyor?

Randevu gününüz geldi, vaktinden biraz evvel ofise vardınız. Çok basitçe, alışveriş merkezlerindekinden bile zayıf bir arama oluyor. İlk yapmanız gereken şey (güvenlik de izah ediyor zaten) danışmadan sıra numarası almak. Yan yana bir sürü bankolar var, üstlerindeki ekranlara bakın hangisinde numaranız yazıyorsa ona doğru koşun! 

*İnternet sitelerinde de belirtmişler ama tekrar etmekte fayda var: Evraklarınızı şeffaf dosya içinde vermeyin hiçbir şekilde dosyalamayın, kağıtlarınızı üst üste koyup öyle verin.* Başka türlü evraklarınızı tek tek dosyalarından çıkarmanızı istiyorlar. 


Panik yapacak heyecanlanacak hiçbir şey yok inanın ki, sadece evraklarınızın tam ve geçerli olmasına dikkat edin. Hiçbir evrakınızın süresi 3 ayı geçmesin, aslı istenen şeyler fotokopi olmasın yeter. 


*Bir de nüfus kayıt örneğini e-devletten kabul etmiyorlar, Nüfus Kayıt Müdürlüğü'nden almalısınız.* Sırf bunun için geri yollandık ve belgeyi müdürlükten alıp geri döndük. Eksik belgeniz çıkarsa ya da buna benzer bir durumla karşılaşırsanız, aynı gün içinde hallettiğiniz müddetçe onda da sıkıntı yok.


Naçizane önerim, uygunluğunuz varsa randevu için sabah saatlerini tercih edin. Daha sakin oluyor.


Eğer fotoğrafınızda ya da fotokopilerinizde bir sorun çıkarsa yine aynı ofisin içinde kimseye sıranızı kaptırmadan halledebiliyorsunuz. Mesela benim fotoğrafımı çok küçük buldular, hemen iki dakikada girişteki fotoğraf kabininin içine girip çektirdim. 8 tane çekiyor ve toplamda 25 TL ödedim. Fotokopi için de yanlış hatırlamıyorsam sayfa başına 1.25 TL ödemeniz gerekiyor.


En son çok basit birkaç soru soruyorlar, daha önce alınmadıysa parmak izinizi alıyorlar ve yine aynı ofisin içinde vezneye gidip vize ücretini takdim edip çıkıyorsunuz. Vize ücreti: 237 TL. (Ücreti TL cinsinden verecekseniz yalnızca nakit olarak kabul ediyorlar, bilginize.) Yazdığım ücrete ek hiçbir şey dahil değildir (kargo vb).


Başvurunuz konsoloslukça onaylanırsa, randevu gününüzden en geç 5 gün sonra vizenize kavuşuyorsunuz.




Roma




1.Gün

Sabiha Gökçen'den kalkan uçağımız tam vaktinde Roma Fiumicino'ya iniyor ve yolculuğumuzun ilk gününe başlamış bulunuyoruz. İlk işimiz İtalya'da bir telekomünikasyon şirketi olan TİM'in mağazasını aramaya koyulmak oluyor. 35 Euro'ya bir aylık (bir ayın sonunda hat kendiliğinden kapanıyor) 4 GB internet, 100 dk konuşma alabiliyorsunuz. İletişim konusunu halledince sıra otelin yerini bulmaya geliyor. 

Roma'daki ana tren istasyonu Roma Termini'dir. Biz de kolaylık olsun diye otelimizi hem bu terminale hem de şehir merkezine yakın bir yerden seçmek istedik ve seçimimiz Hotel Verona-Rome yönünde oldu. Havaalanından otele gitmek için tren iyi bir seçenek olabilir. Trenitalia otomatlarını kullanıp kişi başı 15 Euro vererek kolaylıkla biletinizi alabilirsiniz.

Otelimize sağ salim vardık, güzelce yerleştik. Hotel Verona-Rome temiz ve güzel bir oteldi, tercih edilebilir fakat şiddetle tavsiye edebileceğim bir yer değil ne yazık ki. 

Otellerle ilgili genel küçük bir bilgi: Konaklama ücretinize dahil edilmeyen check-out yaparken resepsiyona ödediğiniz şehir vergisi (city tax) diye bir şey var. Kişi başı 1 Euro'dan 4 Euro'ya kadar otelden otele değişiyor. Belki 4 Euro'dan daha fazla olanları da olabilir ben denk gelmedim. Şehir vergisinin kaç Euro olduğunu rezervasyon yaptırırken görebiliyorsunuz. Biz ne yazık ki kişi başı 4 euro, 4 kişi 3 geceden 48 Euro ödedik. Daha uyguna getirebilirdik. Buna dikkat etmenizi öneririm. 

Otel hakkında düşüncelerime devam edecek olursam, resepsiyonistler güleryüzlü ve ilgiliydi. Otel yeterince temizdi. Fakat kahvaltısı biraz yetersizdi. Bir de kahvaltınızı yaptıktan sonra tabaklarınızı hemen orada bulunan mutfak gibi küçük bir yere taşımanızı bekliyorlar. Kendinizi otelden ziyade yemekhanede gibi hissedebilirsiniz. Hem iyi hem kötü yanları olan bir yer. Tercihi size bırakıyorum.


Gelelim gezdiğimiz yerlere.







Colosseo

Kolezyum'un bulunduğu yerde önceden o zamanın imparatoru Neron'un sarayı varmış. Fakat kendisinin bu gösterişli sarayı ve savurganlığı halkı çileden çıkarmış. Neron'un ölümünden sonra kanlı savaşlar yaşanırken saray da yakılmış. Bunun üzerinde Neron'dan sonra gelen Vespasion bu alana Kolezyum'u yaptırmış. Vespasion öldükten sonra yapımına oğlu Titus tarafından devam edilen inşaat 10 yıldan fazla sürmüş.

Kolezyum'un 100 gün 100 gece süren açılış kutlamalarında 5 bin hayvanın ve yüzlerce insanın kurban edildiği biliniyor. Mimarının kim olduğu muamma. Hatta bir rivayete göre Titus, bundan daha iyi bir yapı yapamasın diye mimarı hayvanlara yem olarak vermiş.

Buranın bu kadar ünlü olmasının sebebi hepimizin bir yerlerden duyduğu gladyatör savaşlarıdır. Bu gösterileri izlerken hem halkın ve imparatorun iyi vakit geçirdiği biliniyormuş. Zaman zaman insanlarla insanların savaştırıldığı gibi insanlarla hayvanlar da savaştırılmış. Amaç, kahramanca ölmek ve gençleri savaşçı ruha özendirmekmiş.

Güzel bir yapı, beğendim. Fakat içerisine girmedik. Çünkü internetteki resimlerde gördüğüm kadarıyla içerisi boş bir alandan ibaret. Dışından baktıktan sonra Palatino Tepesi'nin yolunu tuttuk.




Palatino

Palatino kelimesinin etimolojik kökeni ''palace'' (saray) dan gelmektedir.

Palatino Tepesi, Antik Roma'daki en önemli yerleşim yeridir. Arkeolojik çalışmalar sonucunda M.Ö. 1000 yılında bile burada yerleşim olduğu bilinmektedir.

Kentte yaşayan ünlü yurttaşların çoğu burada yaşamışlardır.

Birazdan anlatacağım II Vittorio Emanuele Abidesi'nin hemen yanındaki araya girince Palatino Tepesi'ni kuş bakışı görebilirsiniz. Biz öyle yaptık.





Circo Massimo

Türkçesini bulamadığım için İngilizce ismini kullanacağım. Circus Maximus, Roma'daki en eski ve en büyük stadyum olup Sezar tarafından yaptırılmıştır. Burada tekerlekli arabalar yarıştırılmış. Şu anda stadyum görüntüsünden eser yoktur.






Altare della Patria

II Vittorio Emanuele Abidesi, Piazza Venezia'da bulunan şehrin en önemli anıtlarından biridir. 

Giuseppe Sacconi tarafından Birleşmiş İtalya Krallığı'nın ilk kralı II Vittorio Emanuele'yi onurlandırmak için yaptırılmıştır.

Gerçekten çok ihtişamlı, güzel bir yapı. Mutlaka görün derim ben.






Piazza Venezia

Piazza, meydan demektir. İtalya'ya gidecekler bu kelimeyi hiç unutamayacakalar, zira her yer meydan. Burası şehrin merkezi sayılır ve çok işlek bir yerdir. Hemen yukarda bahsettiğim anıt ve Palazzo Venezia (saray) bu meydandadır.



Yeme/İçme

Biz o gün Piazza Venezia'da bulunan Caffe Cesar'da akşam üzeri bir yemek yedik. Menüler çok uygun ve lezzetli. Hatırladığım kadarıyla brusschetta (Brusketta diye okunur meşhur İtalyan yemek öncesi atıştırmalığıdır.)+belirli pizzalardan biri+içecek+kahve 9 Euro idi. Garson hanım da çok şirindi. İtalyanca bilmeyi gerektiren küçük bir sıkıntımızda elinden geldiğince bize yardımcı olmaya çalışmıştı. Tercih edilebilir.




2.Gün


Vatican City

Vatikan otelimizden yarım saatlik bir yürüme mesafesindedir. Ama biz daha günün başından yorulmak istemediğimiz için Roma seyahatimiz boyunca tek bir kez metroyu kullandık.

Roma Termini A metro hattına binerek Ottaviano San Pietro durağında indikten sonra 5 dk yürüyerek Vatikan'a ulaşabilirsiniz.

Metro da kişi başı 1,50 Euro. Otomatlardan ya da metronun içinde bulunan büfe gibi yerlerden biletinizi alabilirsiniz.

Yaptıklarımızı anlatmadan önce elimden geldiğince kısa tutarak biraz Vatikan'ın ne olduğundan ve Vatikan'a gitmek için alınan bilet sürecinden bahsetmek istiyorum.

Hıristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi ve Dünya'nın en küçük devletidir. Papa'nın başkanlığında yönetilir ve tıpkı diğer devletler gibi bir ordusu, meclisi hatta Türkiye'de büyükelçilikleri bile vardır. Vatikan ordusu İsviçreli muhafızlardan oluşur. Bunun sebebi 1500lü yıllarda Avrupa'da İsviçre askerlerinin ünüdür. Yerleşik nüfus 500 civarındadır. İçerisinde Aziz Petrus Meydanı, Aziz Petrus Bazilikası, Sistina Şapeli, Vatikan Müzeleri ve Vatikan Bahçeleri bulunur.

Bilet işlemlerine gelince, detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. 

Meydan ve bazilika ücretsizdir. Bahçe için bir arkadaşımdan görülmeye değer bir şey olmadığı yorumunu alınca sadece Sistina Şapeli ve Vatikan Müzeleri için bilet aldım. Avrupa Birliği'ne bağlı bir ülkenin vatandaşı olmayanlar için; 25 yaşının altında bir öğrenciyseniz 8 Euro, değilseniz 16 Euro istiyorlar. 4 Euro da online rezervasyon ücreti var. Elbette online rezervasyon yaptırmak zorunda değilsiniz fakat online aldığınızda uzun bir kuyrukta beklemekten kurtuluyorsunuz.

Biletinizi internetten rezerve ettirdikten sonra Vatikan'a girince gişede bilet bastırmanız gerekiyor ve 25 yaş altı öğrenci bileti aldıysanız, öğrenci olduğunuza dair bir şey göstermelisiniz. Biz ablamla ISIC uluslarası öğrenci kimlik kartlarımızı gösterdik. Buradan hangi noktalardan gidip alabileceğinizi görebilirsiniz. İşlem ücreti 25 TL ve kartı almak için herhangi bir randevu almanız gerekmiyor. Ben Gençtur'dan almıştım. İstanbul'da oturup Taksim'e gidebilecekler için tavsiye ederim kolayca halletmiştim.






Piazza San Pietro & Basilica di San Pietro 

Aziz Petrus, İsa'nın 12 havarisinden biridir.  Katolik kilisesine göre ilk papadır. İsa'nın varisi olması sebebiyle de Hıristiyan alemi için çok önemli biridir. 

San Pietro meydanında San Pietro Bazilikası ve Statue of Saint Paul bulunmakta.






Cappella Sistina

Burada bol bol tavanlara bakıyoruz. Hatta başımızı tavanlardan başka yere çevirmiyoruz tamam mı? 

Sistina Şapeli'nde Leonardo Da Vinci, Botticelli ve Michelangelo gibi değerli sanatçılarının eserlerini görebilirsiniz.



Musei Vaticani

Vatikan Müzeleri ve Sistina Şapeli'nin bulunduğu binadan çıktığınızda tekrar içeri giremiyorsunuz, yani biletiniz tek girişli. Bu nedenle Sistina Şapeli'ni dolaşıp yorulduktan sonra bizim gibi Vatikan'ın içinde bulunan San Pietro Meydanı'na gidip geri dönmeyin.







Castel San't Angelo


Arno Nehri'nin kıyısında, ihtişamıyla göz dolduran vay be adamlar yapmış dedirten güzide bir kale. Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın burada esir tutulanlar arasında olduğu biliniyor.


Bilet, ziyaret saatleri vb bilgilere buradan ulaşabilirsiniz. Biz dışardan görüp beğenenlerdeniz, içini gezmedik. Nihayetinde bir kale olduğu için asıl görülmesi gereken kısmın dışı olduğu kanaatindeyim. Yine de ilgilenenler için kolaylık olur diye linki paylaşmak istedim.

Kalenin önünden doğru nehir boyunca geçerek Corte Suprema di Cassazione binasını da görerek başka bir köprüden karşıya geçebilir, bu esnada birbirinden güzel ve makul denilebilecek fiyatlarda olan hediyeliklere göz gezdirebilirsiniz.


Yeme/İçme



Size harika bir yer öneriyorum. Çok uygun fiyata, çok samimi ve hoş bir ortamda, nezih insanlar arasında, lezzetli makarnalar yiyip güzel bir-iki kadeh şarap içmek istiyorsanız, ki kim istemez, o zaman istikamet Taverna del Seminario'ya! Buraya web sitelerini bıraktım ki, yerini ya da ihtiyacınız olabilecek başka bilgileri bulabilesiniz. Gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız gerekmiyor. 

Eğer fiyat konusunda bir ipucu isterseniz 5-6 Euro'ya nefis makarnalar, 8 Euro'ya sürahide yarım litrelik kırmızı/beyaz şarap içebilirsiniz. Şarap menüsünden marka, şişe vb seçmeyin. Direk bir litre ya da yarım litre ve kırmızı ya da beyaz diyerek seçiminizi belirttiğinizde ancak uygun fiyata içebiliyorsunuz. Menüde yazıp yazmadığından emin değilim bu yüzden dikkat etmek önemli.




3.Gün 



Basilica Papale di Santa Maria Maggiore

5. yüzyılda kurulmuştur. Roma mozaikleri ve yaldızlı tavanlarıyla bilinir. İçerisi gerçekten çok büyüleyici, en beğendiğim bazilika bu olabilir. Yolunuz düşerse burayı da görmeden geçmeyin. Girişi arkadan:)






Pantheon

Pantheon, kralların, ressamların ve mimarların mezarlarının bulunduğu çok önemli br tapınaktır. Tapınağın tavanındaki ''Oculus'' denen yuvarlak boşluk içeri ışık girmesini sağlayan tek şeydir.

Benim Roma'da en beğendiğim yerlerden biri oldu. Mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum. Giriş ücretsizdir. Ziyaret saatleri vb bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.

Ayrıca akşam saatleri Pantheon'un bulunduğu alanda, sokak sanatçıları çok güzel şarkılar çalıp insanları eğlendiriyorlar. Roma'daki akşamlarınızdan bir kısmını burada geçirmek iyi olabilir.






Piazza Navona

Kafelerin, güzel binaların olduğu günün her saati hareketli, şirin ve güzel bir meydandır. Burada da akşamları break-dance vari sokak gösterileri izlemeniz mümkün. Meydanın bulunduğu alanda geçmişte bir stadyum olduğu bilinir.

Meydana çok yakın bir yerde çikolatalarıyla meşhur olan Lindt markasının dükkanı var. Orada dondurma yemenizi tavsiye ederim. Fiyatları makuldü, şu an tam hatırlayamıyorum ve tadı güzeldi.

Benim Roma'da en sevdiğim meydan burası oldu.






Fontana di Trevi

Ülkemizde Aşk Çeşmesi olarak bilinse de aslında Trevi kelimesi üç yol anlamına gelip buraya çıkan üç yol olduğu için bu isim verildiği düşünülüyor.

Çeşmeye sağ eliniz ile sol omzunuz üzerinden suya doğru bozuk para atıp suya isabet ettirdiğinizde Roma'ya tekrar yolunuzun düşebileceği ile ilgili neredeyse herkesin duyduğu bir rivayet vardır. Benim gibi kolaycılık yapıp parayı direk de atabilirsiniz.

Geceleri atılan paraların toplanıp bir hayır kurumuna verildiğini okumuştum.






Piazza della Republica & Basilica di Santa Maria degli Angeli e dei Martiri

İnternette 1-2 yazı okudum, bu bazilikayı dışardan görüp yargılamayın içi çok güzel filan demişler. Dışının da çok güzel olduğunu tek ben düşünmüyorumdur ama değil mi? İçi de dışı kadar güzel, hatta bazilikanın içerde küçük bir bahçesi bile var. Republica Meydanı'nda yer alır. Burası da genişçe bir meydandır. Diğerlerinden farklı olarak gelip geçen arabalara karşı dikkatli olun, araç trafiğine kapalı değil.







Piazza di Spagna & Spanish Steps


Acaba en sevdiğim meydan Piazza Navona demekle acele mi ettim? 

İspanyol Merdivenleri ve merdivenlerin bulunduğu Spagna Meydanı, Roma'nın hem turistlerini hem de yerlilerini çeken hareketli bir yerdir.

İspanyol Merdivenleri adını, orada bulunan İspanyol Elçiliği'nden alır. Bu arada bir sene önce durum farklı olsa da, artık merdivenlerde otururken bir şeyler yiyip içmek yasak. Buna dikkat etmenizde fayda var, başka türlü polis tarafından çok kaba bir şekilde uyarılıyorsunuz. Eğer merdivenlerde boş boş oturmanın hiçbir anlamı yok diyorsanız, haklısınız diyorum.

Meydan ise gayet güzel dükkanların, ara sokaklarında restoranların olduğu çok hoş bir yer. 



Yeme/İçme



Yukarda bahsettiğim o ara sokaklardan birinde bahsetmeden geçemeyeceğim yer, benim de bir arkadaşımın tavsiyesi ile gittiğim Pompi isminde, tiramisuları ile ünlü bir dükkandır. Çalışanlardan birinin de yarı Türk yarı İtalyan olduğu, sizinle çat pat Türkçe konuşmaya çalıştığı samimi bir yer.
Biz tiramisu classico almıştık -farklı çeşitleri var-, son derece lezzetliydi. Ne yazık ki masaları yok, paketinizi alıp çıkıyorsunuz. 

Biz Piazza di Spagna'daki kaldırımlarda oturup yemiştik. İnsanlar oturup dinleniyor, ya da bir şeyler yiyip içebiliyorlar. Çekinmeden sizler de yapabilirsiniz, çünkü Roma'daki birçok meydanda olduğu gibi burada da insanlar oturabilsin diye bank vb koyulmamış.






Villa Borghese

Sıcak havalardan ya da çok fazla yürümekten bunalıp serinlemek isterseniz kalan son enerjinizi buraya gelmek için harcayın. Burası koru gibi bir yer, ağaçlar arasında bisikletliler, yürüyüş yapanlar, paten kayanlar, ya da banklarda oturanlar hepsi bir arada. 

Dinlendikten sonra etraftaki güzel binalara baka baka küçük bir tur atabilir, ya da golf arabası gibi şeylerden kiralayabilirsiniz.




Piazza del Popolo

Avrupa'nın en güzel meydanlarından biri olarak bilinir. Geniş güzel bir yerdi, ama en güzel meydan demezdim herhalde. Kalbimde Piazza Navona'nın kapladığı kadar yer kaplamıyor...

Ama tabi yine de gidip görülesi.



Napoli 

İtalya'nın Roma ve Milano'dan sonra en büyük şehri olan Napoli'ye gitmek için, trenle Roma Termini'den sabah saatlerinde hareket edip Napoli Centrale'de indik. Terminalin dibinde olan otelimiz Starhotels Terminus'a eşyalarımızı bıraktık. (Check-in saati 14:00 olduğu için odamıza gidemedik. Kalacağınız otellerle iletişime geçerek eşyalarınızı depoya ücretsiz koyup koyamayacağınızı öğrenebilirsiniz, kolaylık oluyor.) Otelden bahsetmişken, odamızın temizliği, kalitesi, kahvaltı her şey çok güzeldi. Terminale yakın otel arayanlarınız varsa tavsiye ederim. Gezilecek yerlere de uzak değil, biz her yere yürüyerek gidebildik. 


Buraya yalnızca bir gün ayırdığımız için kendimizi hemen Napoli sokaklarına atıyoruz. 

Gezeceğimiz yerlere geçmeden önce mutlaka söylemem gereken bir şey var. O da bloglarda çokluk Napoli için suç yuvası vb yazılmış olması ile ilgili. Napoli'de suç oranı çok yüksek filan olabilir, bunu bilmiyorum, ama yazılanlar yüzünden korka korka gittik ve orada geçirdiğimiz birkaç saat çok tedirgindim. Başımıza en ufak bir şey bile gelmedi. Tabi bizim başımıza bir şey gelmemiş olması Napoli'yi çok güvenli bir yer yapmaz ama en azından çok korkmanıza gerek yok. Temkinli olduğunuz sürece hiçbir problem olmayacaktır. 






Centro Storico di Napoli - Arte e Cultura

Napoli'de ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelir. İçi de çok güzel, sağlı sollu küçük odacıklar var. Giden bir daha gidiyor.



Yeme/İçme 




Gino Sorbillo pizzacısı Napoli'nin en meşhur pizza yapan yerlerinden biri olarak biliniyor. Gittiğinizde kapıdaki onlarca insanın kuyrukta beklediğini görüyorsanız, doğru yerdesiniz. Önce kapıda duran görevliye isminizi verip ne yiyeceğinizi söylüyorsunuz, fiyatlar makul. Pizzaların ismi ve fiyatı kapının yanındaki duvarda yazıyor; 7-8 Euro'ya pizzalar var. Kaç kişi olduğunuzu ve içerde mi yiyeceksiniz, yoksa paket mi olacak bunları söylüyorsunuz. Sonra o size bir fiş veriyor. Bir de kuyrukta beklemek istemezseniz, telefonunuza bir uygulama indiriyorsunuz. O uygulamada önünüzde kaç kişi olduğunu görebiliyorsunuz. Sıra hızlı akıyor nispeten. Biz 3-4 kişi kala yeniden restoranın olduğu alana geçmiştik. Sonra ismimiz anons edildi ve içeri girdik. 

Bu kadar meşakkatli bir yemek öncesi sürecinden sonra yediğimiz şeyler hakkında güzel birkaç yorum yapmak isterdim ama ne yazık ki yapamayacağım. Hayatımda yediğim en kötü pizzaydı. Fiyatlar uygun, mekan hoş denilebilir bir çirkinliği yoktu, fakat pizzalarımız gerçekten çok kötüydü. Asla o kadar beklemeye değmez. Başka bir yerde yemek yemediğimiz için buraya gitmeyin şuraya gidin diyemiyorum. Ama sıkı bir araştırma yapmadan restoran seçimi yapmayın diyeceğim.

Önemli not: Gino Sorbillo'yu sağınıza alıp düz gidince solunuzda bir iki tane yan yana dizilmiş tezgah göreceksiniz, onları sağınıza bakarak çok az geçince ucuz limoncello satan yerler var. Biz şirin çizme şeklinde, gitar şeklinde olan şişelerden aldık, 3 tanesine 10 Euro verdik. Gördüğümüz en uygun yer burası oldu. Tavsiye edilir.






Convitto Nazionale Vittorio Emanuele II

Piazza Dante'de bulunan bir yatılı okul. Okuduğum yazılarda ulusal Napoli manastırı olarak geçiyor. Oldukça geniş ve güzel bir yapı.






Via Toledo

Burası Napoli'nin en meşhur caddesi. Caddeyi nedense çekmemişim o yüzden çektiğim bu tabela ile idare edelim. 

Oldukça uzun, yürü yürü bitmeyen bir caddedir. Çok sayıda mağaza, restoran vb dükkanların olduğu bir yer.

Napoli'ye gelmişken görülmeli.






Piazza del Gesu Nuovo & Chiesa del Gesu Nuovo

Burası Napoli'nin en meşhur ve güzel meydanlarından biridir. Üstte fotoğrafını koyduğum meydan ile aynı isimde, Barok ve Rönesans mimarisi bir Katolik Kilisesi bulunmakta. İtalya dediğimiz bir dizi güzel meydan görmekse, burası da görülmesi gereken yerlerden biridir.






Galleria Umberto 

Sıra geldi 1891 yılında açılmış mimari tarzı modern mimarlık olan Galleria Umberto'ya. Cam tavanıyla herkesi kendine hayran bırakan Galleria Umberto, bugün lüks restoran, kafe ve mağazaların bulunduğu bir galeri olarak kullanılıyor.






Piazza del Plebiscito

Plebiscito kelimesi Türkçede referandum anlamına gelmektedir. Meydan adını burada gerçekleşen bir referandumda Napoli halkının İtalya'ya katılmayı kabul etmesinden alır.

Burası da geniş ve güzel bir meydan. 






Palazzo Reale di Napoli


Çok kötü fotoğraflamama rağmen oldukça güzel görünen bu saray az önce bahsi geçen Plebiscito meydanında yer alır. Burası dünyanın en güzel kraliyet saraylarından biri olarak gösterilir.






Statue of Umberto I

Google Maps'te bu şekilde yazınca hiçbir şey çıkmıyor. Yerini bulmak isterseniz Via Nazario Sauro yazarak bulabilirsiniz. Peki kimdir bu Umberto Boccioni diye soracak olursanız kendisi İtalyan ressam ve heykelcidir. Önemi ise fütürizmin plastik sanatlar alanındaki kuramcısı olmasıdır.






Castel dell'Ovo

Artık sahile inmiş bulunuyoruz. Deniz boyunca uzanan sahil yolu üzerinde kafamla kapattığım bu güzel kaleyi görüyoruz. Burası eskiden bir yarımadayken deniz doldurularak adaya bağlanan ince bir yol yapılıyor ve adanın üzerine de bu kale inşa ediliyor.

Kalenin temeline yapıyı desteklemesi için büyülü bir yumurta konduğu için Castel dell'Ovo yani Yumurta Kalesi adı aldığı bilinir.

Not: Kaleye giden yolun altında sevimli birkaç kafe var. Fiyatlar makul, bir kahve içebilir ya da dondurma yiyebilirsiniz.







Torretta Market

Ucuz şarap ve makarna mı arıyoruz? Kalkın geldik. Burası iş hanı gibi bir yer ve içindeki bir dükkanda birbirinden değişik şekillerde makarnalar ve 1-2 Euro'ya şaraplar bulduk. 

Şöyle bir dolaşıp tur atınca başka başka ihtiyaçları da karşılayacak şeyler bulabilirsiniz. Zira biz o kadar çok şey almışız ki, bunları koyacak yeni bir çantaya ihtiyacımız oldu. Onu bile pasajdan çıkınca o sokaktaki bir dükkanda uygun fiyata bulabildik. 


Floransa 

Hep bir yerlerden çok güzel olduğu ile ilgili şeyler duyup, okuyup sonu hayal kırıklığı ile bitmeyen güzel şehir. Bir daha gelir miyim bilinmez ama gitmeyenlerin İtalya'ya yolu düştüklerinde bizim gibi iki gün ayırmalarını tavsiye ederim.

Napoli'den üç buçuk saat süren güzel tren yolculuğumuzdan sonra Floransa'dayız. Terminalden 15 dk yürüme mesafesinde olan otelimiz Hotel Colomba'ya yürüdük. Gittiğimizde tesadüfen hazır olan odamıza yerleştikten sonra gezi rotamıza nihayet başlıyoruz.

Yine geziye geçmeden önce yaptığım gibi oteli öveceğim. Son derece misafirperver, sıcak, tatlı insanların çalıştığı odamızdan ve kahvaltımızdan çok memnun kaldığımız neredeyse evimizde olduğumuz kadar rahat hissettiğimiz kesinlikle önerdiğim bir yer burası. 

Yaptığım hiç bir şey pahalı olmadığı için çoğu kez fiyat konusuna değinmedim ama fiyat da makuldü. Turistik yerlere de yakın, güzel bir rota belirlendiğinde rahatlıkla yürüyerek tüm gezinizi tamamlayabilirsiniz. 



1. Gün

İlk günümüz 2 Eylül Cumartesi idi. Bu ertesi günün ayın ilk Pazar'ı olduğu anlamına geliyor ki, bu da İtalya'da özel olmayan tüm müzeler ücretsiz ziyaret edilebiliyor demek. Bu sebeple ilk gün pazar, kilise, cadde ve meydanlar görüp müzeleri ertesi güne bırakacağız.







Basilica di San Lorenzo & Mercato di San Lorenzo

Birbirinden güzel deri çanta, cüzdan ve valizler bulabileceğiniz fiyatların ortalama-ortalama üstü olduğu bizim de biraz alışveriş ettiğimiz Floransa'ya gelmişken gelip görülmesini tavsiye edebileceğim hoş bir yer. Pazarlık yapmaktan çekinmeyiniz. 

Pazarın olduğu yere çok yakın bir alanda, görseldeki San Lorenzo Bazilikası var. Güzel bir yapı. Gidip görmekte fayda var.





Piazza del Duomo & Cathedral of Santa Maria del Fiore

Duomo meydanında bulunan ülkemizde genellikle Floransa Katedrali olarak bilinen, meşhur yere gelmiş bulunuyoruz.

Şehrin sembollerindendir. Gotik tarzda bir mimarisi vardır. Yapımına 13. yüzyılda başlanmıştır.

Seyahat boyunca en çok etkilendiğim yerlerden biri oldu. Binanın fotoğrafını çekmeye doyamayacaksınız, gerçekten olağanüstü.






Mercato del Porcellino

Burası San Lorenzo Market kadar büyük olmayan bir pazardır. Burada da benzer deri çantalar, cüzdanlar vb bulabilirsiniz.





Piazza della Signoria

Burası Floransa'nın en önemli ikinci meydanıdır. Çok geniş bir alana yayılmış olan meydanda restoran müze ve heykelleri bir arada görebilirsiniz.

Yarın gezeceğimiz Accademia'daki Davud heykelinin bir replikası da buradadır.
Biraz Türk usülü bir tarif olacak ama, o Davud heykeline sırtınızı verip 1 dk sağınıza bakarak yürüdüğünüzde bir musluğundan su, diğerinden maden suyu (soda) akan çeşmeyi göreceksiniz. 
Doğal maden suyunun tadı güzeldir, tavsiye edilir. 







Piazza di Santa Croce & Basilica di Santa Croce di Firenze

Santa Croce Bazilikası, tüm güzelliği ile Santa Croce Meydanı'nda göz doldurur. İçerisinde Michelangelo, Dante gibi önemli sanatçıların mezarları bulunmaktadır. 


2.Gün







Accademia

Sabahın erken saatlerinde kuyrukta yerimizi aldık. İçeri girdiğimizde birbirinden güzel ve birbirine fazla fazla benzeyen Meryem Ana ve bebek İsa resim ve heykellerini gezdik. 

Bu müzenin bunca insanda görme isteği uyandırmasının sebebi Michelangelo'nun David'inin (Davud) burada bulunmasıdır. Bu eserin önemli olmasının sebebi Rönesans heykel sanatının bir başyapıtı kabul edilmesidir.

Onu da tüm heybeti ile görüp birkaç fotoğrafını çektikten sonra hızlıca müzik aletlerinin bulunduğu kısma geçiyor ve Accademia'yı bitiriyoruz.






Ospedale degli Innocenti


Burası 1445 yılında açılmış tarihi bir yetimhanedir. Çok geniş bir alan üzerine kurulmuş büyük bir yapıdır. Yapının üzerinde paylaştığım görselde de görebileceğiniz şekilde küçük çocuk heykelleri bulunmaktadır.





Galleria degli Uffizi

Orijinal adı ''Palazzo degli Uffizi'' olan saray günümüzde sanat galerisi olarak kullanılmaktadır. Dünya çapında ünü olan bu galeride İtalya'nın en meşhur ailesi olan Mediciler tarafından oluşturulmuş koleksiyonları görebilirsiniz.





Ponte Vecchio

Floransa denince akla ilk gelen görüntü olabilir. Köprü, Arno Nehri üzerinde bulunup renkleriyle insanın önünde fotoğraf çektirdiği bir turistik yer halini alır. Tabi bunun için meşhur olmayan diğer köprülere gitmelisiniz ki Ponte Köprüsü çıkabilsin.

Köprünün içersinde ağırlıklı olarak kuyumcular var. Köprü bittiğinde de Floransa'nın karşı tarafına geçmiş oluyorsunuz.



Yeme/İçme



Karşıya geçtik mi? Tamam o zaman sırada yemek molası var demek. Gusta Pizza'ya gittik. Küçük, tatlı samimi bir yer. Pizzaları taş fırına verişlerini içeri girdiğinizde görüyorsunuz. Hoş bir görüntü doğrusu, ben sevdim. 

İster, pizzanızı mekanda oturup yiyin ister paket yaptırıp Gustaosteria'nın önündeki merdivenlerde. Biz açık hava olsun istedik o yüzden merdivenlerin yolunu tuttuk.

Fiyatlar makul, çok bekletmeden pizzanızı hazır ediyorlar. Tadları da güzeldi. Tavsiye edilir.






Palazzo Pitti

Yemek yemeye giderken kimseciklerin olmadığı ama geri döndüğümüzde milyonların kuyruğa girdiğini gördüğümüz talihsiz bir durum oldu. İçini de görmek isterdim, ama dışı bile çok heybetli.


Kısaca tarihi bilgisini vereyim. Floransa'nın en büyük mimariye sahip yapısıdır. Başta Pitti Ailesi için inşa edilse de 16. yüzyıllarda Medici Ailesi'ne satılmıştır. Görüyorsunuz ya, Medici Ailesi her yerde.

Bu arada gidip görmedim ama sarayın arkasında Boboli Bahçeleri var. Güzel olduğunu okumuştum. İlgililerine duyurulur.







Piazzale Michelangelo

Buraya çıkılır mı ya! diye hayıflanmaya hiç gerek yok. Öyle böyle merakınıza yenilip çıkıyorsunuz nasıl olsa. Bir de önünüzden geçip giden insanları görüp, o gidiyorsa ben de giderim ne ki! şeklinde rekabet duygunuzu okşayacak düşünceler de geçiyor aklınızdan.

Burası tüm Floransa'yı ayaklarınızın altına seren bir meydan. Güzel merdivenler var, onca yorgunluktan sonra iyi geliyor. Bir de o keyfin yanında Mr Alboh gibi iyi müzik yapan bir sokak müzisyeni de gelip sizi iyice neşelendiriyorsa tamamsınız.

Burada David'in bir replikası var. Söylemesem de görürdünüz ya neyse.

Floransa bitmiştir. Pisa'ya geçelim.



Pisa

Burada 1. gün filan yazmak son derece anlamsız olacaktır, zira bir gün bile ayırmadık.






Torre di Pisa

Öncelikle şakalı fotoğrafım için özür dilerim. 

Terminalden çıkıp 15 dk boyunca güzel sokaklardan bir de köprüden geçip (köprünün hemen dibinde güzel bir kilise var fotoğrafını çekin) Pisa Kulesi'ne vardık.

Kule, 294 basamaklıdır ve üzerinde 7 tane çan bulunur. İnşaatına 1173 yılında başlanmıştır. Zaman içinde savaş vb sebeplerden birkaç kez inşaat durdurulmuş ve yapımına tekrar başlanmıştır. 

İlk iki katı eğik olmayan kule, 3.kattan itibaren eğilmeye başlar. Bunu ilk mimar farkeder. Sebebi toprağın elverişsizliğidir. Bunun önüne geçmek için birçok şey denense de başarılı olunamaz. Ama en azından bu eğiklikte sabitlemeyi başarmışlardır. Bu sebeple yaklaşık 300 yıl daha yıkılmayacağı tahmin ediliyor.

Kulenin bulunduğu Duomo Meydanı'nda; Pisa Kathedrali, Putti Çeşmesi, Pisa Vaftizhanesi, Opera Sarayı gibi önemli yapılar bulunmaktadır.

Magnet alacaklar için önemsiz not: Pazarlık yapmadan almayın.


Buraları da dünya gözüyle gördükten sonra Cenova'ya, daha ziyade Portofino'ya geçelim.


Cenova

Pisa'dan Cenova'nın merkezine diye aldığımız trende küçük bir çılgınlık yapıp S. Margherita Ligure durağında inip Portofino'ya giden otobüselere (kişi başı 3,5 Euro gibiydi fiyatı) biniyoruz. 

Sağımıza denizi alarak güzel güzel giderken yolların darlığı ve virajlı oluşu biraz ürkütse de çaktırmıyoruz. 15-20 dk sonra güzel Portofino'dayız.




Portofino

Evet güzel dedim, çünkü renkli güzel evlerin ve restoranların denizin etrafında U şeklini aldığı güzel bir kasaba gibi bir yer burası. Ama bu kadar. Çok fazla bir beklenti ile gitmemeniz açısında önemli.

Ne yazık ki adını hatırlayamadığım bir restoranda yemek molası verdik. Eğer yemek yiyecekseniz, menüleri restoranların girişinde mevcut. Çeşitlere ve fiyatlandırmaya göre seçiminizi kolaylıkla yapabilirsiniz, çünkü çoğunun fiyatı çok uçuktu. 

Yolumuz uzun, tekrar otobüs daha sonra tren yapıp Genova Piazza Principe durağında inip otelimizin yolunu tutuyoruz.

Otelimiz, Le Nuvole Residenza d'epoca, tarihi bir binanın yapısı bozulmadan şık bir otele dönüştürülmüş. Her zaman değindiğim temizlik son derece iyi, insanlar ilgililer, odamız güzel döşenmişti, yataklarımız rahattı ve son olarak kahvaltı da çok lezzetliydi. Cenova'da kalacaklar için şiddetle tavsiye edilir.

Otele giden yol üzerinde Cenova'nın en meşhur meydanı olan Piazza di Ferrari'yi de görmüş olduk. O da yanımıza kar kaldı.



Nice

Güzel bir sabah uyanıp Nice-Ville'e gitmek üzere terminale doğru yürüdük. 2 saatlik bir yolculuğun sonunda Nice'e vardık.

Hızlıca otelimiz Goldstar Resort & Suites Nice' e eşyalarımızı bırakıp gezi rotamıza başlıyoruz. Ondan önce bu otelden de son derece memnun kaldığımızı söylemeliyim. Memnun kaldığımız diğer oteller için söylediğim her şey burası için de geçerli.


1.Gün



Promenade des Anglais

Burası Nice'in merkezinden havaalanına kadar uzanan bir sahil yolu. Çok fazla merkezden uzaklaşmadan sahil boyunca yürüyoruz. Yol boyunca yan yana dizili bir sürü halk plajları ve özel plajlar var. 

Yürürken solunuzda güzel Le Negresco Hotel'ini de görebilirsiniz. Micheal Jackson filan orada kalmış diyorlar. 





Place Massena

Burası Nice'nin en ünlü meydanı. Meydanın bulunduğu alanda Fontaine du Soleil adında güzel bir çeşme var.



Benim daha çok ilgimi çekense seyahatim boyunca gördüğüm meydanlarda gördüğüm şeyler dışında görselini paylaştığım Forum Torrin & Grassi. Burada giderek yükselen suların arasında ablam gibi tatlı tatlı pozlar verebilir, birazcık ıslanabilirsiniz. Keyifli bir yerdi.




Place Rossetti 

Burası da Nice'in 2. en ünlü meydanı oluyor bu durumda. Burada bir anıtın etrafında, restoranlar, dondurmacılar, başka yerlere açılan dar sokaklar ve hediyelik eşya dükkanları var.






Cathedrale Sainte-Reparate

Gelin biz buraya Nice Katedrali diyelim. Yok yok öyle değil, gerçekten Nice Katedrali olarak da geçiyor. Az önce bahsettiğim Rossetti Meydanı'nın olduğu yerde bulunur. 17. yüzyıl, barok mimarisidir. Görmeye değerdir.






Place Garibaldi

Buradan itibaren Nice'teki meydanları popüleritelerine göre sıralama işinden vazgeçiyorum. Burası da hoş bir meydan. Statue de Garibaldi adında bir anıt vardır. Etrafında dinlenilebilir.



2. Gün


Cathedrale Orthodoxe Russe St Nicolas

St. Nicholas Rus Ortodoks Kilisesi'ne geldik. Ben daha önce hiç görmemiştim, bu tarzda bir kilise. Canlı ve rengarenk bir görüntüsü var. 1912 yılında açılan kilise Bizans stili bir mimariye sahipmiş. 

Fotoğraf çekmek yasakmış, bilginize.




Cours Saleya

Burası Cote D'azur Bölgesi'nin incisi Nice'in pazarı. Yalnız Nice el yakıyor bilginize. O Napoli'deki ucuzluk bolluk buralarda yok. Bana kalırsa aman aman çok güzel bir şey de yok zaten. Çiçekçilerin tezgahları ilgimi çekti, restoranlar var. Bir de sabun vb güzel kokulu ürünlerin olduğu bir iki tezgah var.






Colline du Chateau

Burayı müsadenizle biraz öveceğim. Sahilin havaalanı tarafı değil de diğer yönüne doğru uçta, I Love Nice maketinin çok az gerisinde güzel mi güzel bir kale var. O kale Colline du Chateau'dur. Şu son yazdığım kelimeden dolayı hep şato diyesim gelse de kale yazmaya devam edeceğim.

Asansörle ücretsiz olarak çıkıp hem gerçekten büyük ve güzel bir parkta dolaşıp serin serin dinlenebiliyorsunuz hem de Nice'e bir de yukardan bakıyorsunuz.

Parkın içerisinde bir şelale bile var. Yalnız bu noktaya dikkat! Tam şelalenin olduğu yere girerken kuşların değişik renkte oluşlarına aldanıp onlarla ilgilenmeyin çünkü bunu kendine iş olarak edinmiş iki adam tüm o kuşları ellerinize, başınıza filan koyuyor ve daha sonra bu değişik görüntünün oluşmasına sebep olduğu için sizden içinizden ne geliyorsa o kadar para vermenizi bekliyorlar. Tabiki ben vermedim, ama hiç başıma gelmemesini tercih ederdim. Kuşlardan, kümes hayvanlarından pek haz etmiyorum çünkü. Aşağıda paylaştığım fotoğraf çaresizliğimin en komik örneğidir.







Yazması gezmekten daha uzun süren tatilim burada sona eriyor. Cote d'Azur Havaalanı'ndan İstanbul Atatürk'e yavaşça süzülerek bırakılıyoruz. Yine de memleket gibisi yok ya! klişemi de yaptıktan sonra yazımı okuduğunuz için teşekkür etmek istiyorum. 

Sevgiler






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pera Müzesi Sergileri

New York, New York

Sevgili Arsız Ölüm: Dirmit